Afrika kıtası, ekonomik kalkınma açısından ciddi bir potansiyele sahiptir. Kıtanın tarım, su ürünleri ve maden endüstrisi konusundaki zenginliği bilinen bir gerçektir. Dünyadaki platin grubu metal rezervlerinin yüzde 90’ını, koltan rezervlerinin yüzde 80’ini, tantal rezervlerinin yüzde 70’ini, elmas rezervlerinin yüzde 46’sını, altın rezervlerinin yüzde 40’ını ve petrol rezervlerinin yüzde 10’unu barındıran bir kıtanın kalkınamamış olması paradoksaldır. Kıtanın potansiyeli halen keşfedilmeye devam etmektedir. Afrika Varlık Raporu’na göre 2007-2017 döneminde Afrika’nın ekonomik varlığı yüzde 13 oranında artmıştır. Kıtanın sahip olduğu ekonomik varlığın 2028’e kadar yüzde 34 oranında artması öngörülmektedir.
Afrika, doğal kaynakların yanı sıra beşerî sermaye bakımından da önem arz eden bir kıtadır. Dünyanın diğer bölgelerinde yaşlanan nüfus ve tükenen hammaddeler insanlığın yeni teknolojiler geliştirmesini zorunlu hale getirirken Afrika’nın bu iki önemli kaynağı barındırmaya devam etmesi, son yıllarda farklı ülkelerden toplam 1 trilyon dolara yaklaşan yatırımları beraberinde getirmiştir. 2013-2017 arası dönemde kıtaya en fazla yatırım yapan devletler sırasıyla Fransa, Hollanda, Çin (Hong Kong ile birlikte), ABD, İngiltere, İtalya, Singapur ve Hindistan’dır. 2021 yılı itibarıyla ise Hollanda (67 milyar dolar), İngiltere (65 milyar dolar), Fransa (65 milyar dolar), ABD (43 milyar dolar), İtalya (31 milyar dolar), Singapur (29 milyar dolar), İsviçre (15 milyar dolar) ve Türkiye (10 milyar dolar), kıtadaki yatırımları ile öne çıkan devletlerdir.
Artan ilgiye rağmen 2.6 trilyon dolarlık toplam millî gelirle Afrika’nın dünya ekonomisindeki payı yüzde 3’ün altındadır. Toplam 6.7 trilyon dolar seviyesindeki satın alma gücü ile kıta ülkelerinin dünya ekonomisindeki payı henüz yüzde 5’i geçmemektedir. Dünya nüfusunun yüzde 17’sini oluşturan kıta, toplam yatırımlardan ise yüzde 3’ten az pay almaktadır. Yaklaşık 1 trilyon dolarlık dış ticaret hacmiyle küresel ticaretin yüzde 2,5’ini oluşturan kıta, nüfus, kalkınma ve gelişim açısından gerçek potansiyelini henüz yakalayabilmiş değildir. Kıta genelinde kişi başına düşen gelir halen 2 bin dolar civarındadır.
Kişi başına düşen gelir açısından tasarruf oranı hayli düşük olan kıta, yatırımları kendi öz kaynaklarıyla karşılamakta zorlanmaktadır. Bu nedenle ekonomik kalkınma için gerekli olan finansman dış yatırımlarla temin edilmektedir. Kara ve demir yolları, elektrik santralleri, su kanalları ve limanlara yoğunlaşan yatırımlar kredi, yardım ve hibelerle desteklenmektedir. Tarım sektörü de farklı aktörlerin uzun vadeli yatırımlarını çekmektedir. Türkiye bu alanlarda sadece yatırımlarıyla değil, yardım, kredi ve hibelerle kıta ülkelerinin ihtiyaç duyduğu alanlara finansal destek sunmaktadır. Türkiye’nin Afrika Kalkınma Bankası’na ortaklık payını 2020’de 800 milyon dolara çıkarması, mevcut desteğin önemli göstergelerindedir.
Türkiye-Afrika ilişkileri diğer aktörlere kıyasla kıtanın kalkınmasını önceleyen bir nitelik arz etmektedir. Doğal kaynakların kullanımından ziyade ülkelerin madenleri işlemesini ve ihracat yapabilir hale gelmesini önemseyen Türkiye, yerel bağların kuvvetlendirilmesine, yerinde eğitimlerle insan kaynağının eğitilmesine ve temel ihtiyaçların karşılanmasına öncelik vermektedir. Bu bağlamda kıta genelinde elektriğe ulaşımın büyük oranda kısıtlı olması Türkiye’nin yeni öncelikleri arasındadır. Zira üretimin temel girdisi olan enerji altyapısının yetersiz oluşu kıtanın dışa bağımlılığını artırmaktadır. Doğalgaz, güneş ve hidroelektrik gibi enerji türleri konusunda tecrübeye sahip olan Türkiye’nin bölgeye yapacağı yatırımlar oldukça önemlidir.
Türkiye, hâlihazırda Afrika devletlerinin enerji sorunlarının çözümüne katkıda bulunmaktadır. Örneğin, Madagaskar’ın başkenti Antananarivo’nun elektrik ihtiyacının yaklaşık üçte biri Türk bir şirket tarafından karşılanmaktadır. Afrika’nın diğer ülkelerine de yayılması mümkün olan bu gelişme kazan-kazan politikasının işlevselliğine dair kayda değer bir örnektir. Zira gerçek bir kazan-kazan yaklaşımı Afrika devletlerinin kalkınmasına katkıda bulunulmasını gerektirir.
Türkiye ikili ilişkilere sadece ekonomik gelişme açısından bakmamaktadır. İnsani kalkınmanın bir parçası olan temel ihtiyaçlara erişimin artmasına önem veren Türkiye siyasî, ekonomik ve toplumsal bağımsızlığın karşılıklı olarak gelişmesini savunmaktadır. Örneğin, Türkiye bir taraftan, TİKA aracılığıyla hastane, okul ve su kuyusu gibi insani ihtiyaçların giderilmesine yardım ederken, diğer taraftan turizm sektöründeki tecrübesini Afrika ülkelerine aktararak kıtanın doğal güzelliklerinin fark edilmesini hedeflemekte ve imalat sanayiinin gelişimine önem vererek finansal imkânlarla bölgenin kalkınmasına katkı sunmaktadır.
1970 yılında BM Genel Kurulunda alınan bir kararla gelişmiş ülkelerin gelirlerinin yüzde 0,7’sini kalkınma işbirliğine ayırması hedefi ortaya konuldu. 2000 yılında BM tarafından ilan edilen Binyıl Kalkınma Hedefleri (BKH) kapsamında yoksulluğun azaltılması, temel eğitim, sağlık, cinsiyet eşitliği, çevrenin korunması gibi alanlarda iyileştirmeler hedeflendi. Kalkınma yardımları, bu hedeflere ulaşma konusunda temel araç olarak kabul edilmektedir. Kalkınma yardımlarının arzulanan etkinliğe ulaşması için alıcı ve donör ülkeler zaman zaman bir
araya gelerek karşılıklı taahhütlerde bulundular. Bu taahhütlerden en güçlü olanı 2005 yılında OECD DAC tarafından Paris’te düzenlenen konferansta ilan edilen Paris Deklarasyonu’dur. Paris Deklarasyonu, yapılacak yardımların etkin kılınması için bir dizi spesifik eylem ve gösterge belirledi.
Türkiye, 1985 yılında Devlet Planlama Teşkilatı vasıtasıyla Gambiya, Gine, Gine Bissau, Moritanya, Senegal ve Sudan’a 10 milyon dolar tutarında yardım sağlayarak kalkınma işbirliği sürecini başlattı. O tarihten itibaren Türkiye’nin yürüttüğü proje ve programlar, Binyıl Kalkınma Hedefleri ve Paris Deklarasyonu ile önemli oranda örtüşmektedir. Türkiye, sahadan gelen talep ve ihtiyaçları dikkate alarak Afrika’nın gelişmesine etkin biçimde katkı sağlamaktadır. Yardımların önceliğinin belirlenmesi, başarı için önemli bir kriterdir. Donörlerin yapacağı yardımlarda tek taraflı belirleyici olmamaları gerekmektedir. Bu bilinçle hareket eden Türkiye, yardım politikasını Afrika ülkeleriyle yaptığı toplantılarla şekillendirmeye çalışmaktadır.
Türkiye’nin kalkınma işbirliği faaliyetleri, projelerin niteliğiyle uyumlu ihtisasa sahip devlet ve STK’lar aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Türkiye’nin dış yardımını koordine etmekle görevli kurumu olan Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA), kalkınma işbirliği faaliyetlerinde ihtisas alanlarına göre farklı kamu kurumlarıyla birlikte çalışmaktadır. Genelkurmay Başkanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Toplu Konut İdaresi, Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı, Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi, Türk Kızılayı, Yükseköğretim Kredi ve Yurtlar Kurumu ve Yunus Emre Vakfı, Türkiye adına uluslararası kalkınma işbirliği faaliyetlerinde yer alan kurumlardan bazılarıdır.
Kalkınma işbirliği alanında henüz yeni bir aktör olarak kabul edilen Türkiye, 2000’li yıllarda elde ettiği ekonomik gelişmeyle birlikte kalkınma işbirliğindeki rolünü dikkat çekici bir şekilde arttırdı. Türkiye’nin resmî kalkınma yardımlarının özellikle 2005 yılından sonra hızlanarak 2005-2013 döneminde yüzde 47’lik bir artışla yıllık ortalama 1.2 milyar dolara ulaştığı görülmektedir. Türkiye’nin 2013 yılında yaptığı kalkınma yardımlarının tutarı ise yaklaşık 3.3 milyar dolar olmuştur. Kalkınma yardımlarının millî gelire oranı 2010 yılında yüzde 0,13’ten 2013 yılında yüzde 0,40’a çıkmıştır. Bu oran, 2017 yılında % 0,95’e çıkarak BM’nin kalkınma yardımı hedefi olan % 0,7’lik oranı dahi aşmıştır. OECD verilerine göre Türkiye, kalkınma işbirliği kapsamında alıcı ülkelere verilen destek miktarında elde ettiği bu hızlı artışla birlikte OECD DAC üyesi pek çok gelişmiş ülkeyi geride bıraktı.
İnsan odaklı kalkınma işbirliği stratejisi, Türkiye’yi kısa sürede Afrika’da önemli ve etkin bir donör konumuna getirdi. Küresel İnsani Yardımlar Raporu’na göre 2015 ve 2016’da dünyada en çok yardım yapan ikinci ülke olan Türkiye, 2017, 2018 ve 2019’da üç yıl üst üste “en cömert ülke” unvanına sahip oldu. Türkiye, 2017’de 8.7 milyar, 2018’de 8.4 milyar, 2019’da ise 7.6 milyar dolarlık insani yardım gerçekleştirdi. Ayrıca Türkiye, 2015’te 3.176 ve 2016’da 6 milyar dolarla en çok dış insani yardım yapan ikinci ülke olarak yardımları ulaştırdı. Raporlarda dikkat çekici diğer bir sonuç ise, Türkiye’nin dünya RKY/GSMH oranında da 2015 (0.37), 2016 (0.75), 2017 (0.85), 2018 (0.79) ve 2019’da (0.84) ilk sırada yer almasıdır. Bu oranlarla Türkiye G8 ülkelerinin önünde yer almaktadır.
2021 yılı Küresel İnsani Yardım Raporu’na göre Türkiye, gerçekleştirdiği 8 milyar dolar tutarındaki insani yardımla 2020 yılında dünyanın en büyük ikinci donör ülkesi konumundadır. Gayrisafi millî gelirinin 0,98’ini insani yardım için ayırarak “dünyanın en cömert ülkesi” olmayı sürdüren Türkiye, 2020’de Afrika’da 44, Avrupa’da 43, Asya’da 33, Amerika’da 22, Okyanusya’da 15 ülke olmak üzere toplamda 157 ülke ve 8 uluslararası kuruluşa yardım etti.
Ülkemizin Afrika’ya yönelik kalkınma yardımları, uluslararası standartlarda OECD istatistiklerine de yansımaktadır. OECD verilerine göre Türkiye kamu kurumları tarafından 2005-2019 arasında Afrika’ya yapılan iki taraflı resmî kalkınma yardımları toplam 2.21 milyar dolardır. 2005-2019 arasında Türkiye’nin Afrika’daki en az gelişmiş ülkelere (EAGÜ) yaptığı toplam kalkınma yardımı ise 1.58 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.
Türkiye’nin yardım ve yatırımları, Kıta’nın kendi imkânlarıyla kalkınmasına destek sağlayacak ve sahip olduğu potansiyeli harekete geçirebilecek niteliktedir. Bu potansiyelin ana unsurlarından biri olan beşerî sermaye, Afrika’ya yönelik Türk yardım ve yatırımlarında özellikle dikkate alınmaktadır. Türkler, Afrika’da en çok istihdam yaratan yatırımcılar arasındadır. Türkiye, Afrika’da istihdam yaratma konusunda 2014 yılında Çin’i dahi geride bırakarak ilk sıraya yerleşmiştir. O yıl Afrika’daki Türk yatırımları 16.593 Afrikalıya istihdam sağlarken aynı yıl Çin yatırımlarının istihdam sağladığı Afrikalı insan sayısı 10.811 olarak kaydedilmiştir.
Türkiye, Afrika kalkınmasına katkı sunan yardım ve yatırımlarıyla kıta genelinde pozitif bir imaj elde etmeyi başarmıştır. Paris merkezli IMMAR’ın 12 Afrika ülkesinden 2 bin 426 kanaat önderiyle gerçekleştirdiği Africaleads 2021 araştırmasına göre Türkiye Afrika’da en iyi imaja sahip ülkeler arasındadır. Türkiye bir önceki yıl yüzde 8 olan puanını yüzde 15’e çıkararak ABD, Almanya, Kanada, İngiltere, Çin, Japonya ve Fransa’nın ardından Afrika’da en iyi imaja sahip sekizinci ülke olmuştur. “Sizce kıtanın en faydalı ortağı kimdir?” sorusuna ise sırasıyla Çin, ABD, Kanada, Almanya, Japonya, İngiltere ve Türkiye cevabı verilmiştir. Türkiye, Afrika politikasında karşılıklı fayda ve eşit ortaklık söylemlerini benimseyen bir ülkedir. Ankara’ya göre “Afrika’nın yükselişi Türkiye’nin, Türkiye’nin yükselişi Afrika’nın yükselişine destek olacaktır”. Bu bağlamda Türkiye, “Afrika ile birlikte kazanmak, birlikte kalkınmak, birlikte büyümek, birlikte yol yürümek” istemektedir.
Türkiye-Afrika ortaklığı, uluslararası siyasal ve ekonomik sistemin reformuna dair görüş birliğini ihtiva etmektedir. Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) yapısına atıfla “Dünya beşten büyüktür” derken Afrika devletleri de mevcut uluslararası düzenin adil bir bölgesel temsiliyet sağlamadığını, kıtanın BMGK’da en az iki daimi üye ile temsil edilmesi gerektiğini gündeme getirmektedirler. Bu bakımdan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uluslararası platformlarda ve Daha Adil Bir Dünya Mümkün isimli kitabında dile getirdiği görüşler Afrikalı liderlerin BM reformuna dair görüşleri nihai hedef açısından birbiriyle örtüşmektedir.